
İki yıl önce Büyükada’ya taşınmış olan sevgili Elçin Oflaz’ın detoks kamplarında katılımcılarla yin yoga ve meditasyon dersleri de yapıyoruz.
Elçin Oflaz’ın detoks kamplarıyla ilgili bilgi almak için buraya tıklayabilirsiniz.
İki yıl önce Büyükada’ya taşınmış olan sevgili Elçin Oflaz’ın detoks kamplarında katılımcılarla yin yoga ve meditasyon dersleri de yapıyoruz.
Elçin Oflaz’ın detoks kamplarıyla ilgili bilgi almak için buraya tıklayabilirsiniz.
Daha önceki postumda da bahsetmiştim, son zamanlarda biraz dengesiz beslendiğimi fark etmiştim, ağır yemeklerden biraz uzaklaşmak istiyordum, üstelik cilt ve bağırsak hassasiyetlerim için vegan beslenmenin faydalarını anlatan videolar izlemiştim. Doğaya ve hayvanlara olan saygımdan dolayı vegan beslenme her zaman merak ettiğim bir beslenme türüydü, hem bir nevi detoks işlevi görmesi, hem de empati kurabilmek için 21 gün boyunca vegan beslendim. Bu süreçte alkollü içecek de içmedim, meyve dışında şekerli herhangi bir şey de tüketmedim. Paketlenmiş herhangi bir çöp ürünü (cips, gofret) zaten artık tüketmiyorum, kola vs zaten içmiyorum, onları söylememe gerek yok.
Her şeyden önce: zorlanmadım! Doğa o kadar güzel, rengarenk sebzelerle, meyvelerle ödüllendirmiş ki bizi, hepsini daha bir severek, daha bir üstlerine düşerek tükettim. Son zamanlarda çok fazla yemediğim mercimek, nohut, fasulye gibi baklagilleri de epey tükettim bu süreçte. Fırında, patatesli-sebzeli karışımlar yaptım ama patatesi çok tüketmemeye çalıştım. 21 günün içinde bir öğlen kepekli ve sebzeli makarna, bir öğlen ise buharda pişmiş beyaz pilav yedim ki uzun süredir yemediğim yemeklerdi bunlar da. Hem biraz değişiklik de oldu bana, ha özlemiş miyim, çok da değil.
Avokado, chia, kinoa, salatalarımı süsledi. Bol su içtim, normalde içmediğim kadar. Kırmızı biber, kabak, havuç, patlıcan, bol salatalık. Bol siyah zeytin, çiğ iç ceviz, badem. Arada kahvaltılarda bir dilim ekşi maya siyez ekmeği. Bol bitki çayı, az kahve, az maden suyu.
Ayran içmeyi özlediğimi itiraf etmeliyim. Somon balığı ve ton balığı da özlediğim tatlar arasında. Peynir, süt, yumurta özlemedim.
Neler oldu, neler hissettim, neler değişti?
Hafif hissettim. Temiz beslendiğimi hissettim. Enerjik hissettim, sıcağa rağmen. Özlediğim tatları hatırlattım kendime, baklagil gibi. Doğanın verdiklerine şükrettim. Kilo verdim. Tartılmadım henüz fakat görünüşte ciddi anlamda anlaşılır bir fark oldu. Bunda içki içmememin, bol su içmemin, ağır yemek yemememin etkileri var diye düşünüyorum.
Cildim bu aralar iyi, bağırsaklarımda da çok problem yaşamadım. Sadece ilk hafta minik bir ishal durumu yaşadım ama biraz lapa pilav, biraz haşlanmış patatesle ve bol suyla bir günde toparladım. Fakat cilt ve bağırsak hassasiyetlerimle ilgili gene de intolerans testi yaptırmaya karar verdim, tam olarak beslenmede nelerin bu hassasiyetlere etkisi olduğunu anlamak için.
Sonuç: Sürekli aynı şekilde besleniyorsak arada bu tarz detokslar yapmalıyız. Hafiflemek, temizlenmek için. Şahsen hala etin az miktarda tüketilmesinin insan sağlığı için gerekli olduğunu düşünüyorum. Veganlık bir felsefe evet, hayvan haklarının yanı sıra, yaşamın tüm canlılar için sürdürülebilir olması, temiz çevre, küresel ısınma konularına kadar uzanan bir yaklaşım ve ben de bu konulara duyarlı bir insanım. Kaldı ki ülkemizde de dünyanın pek çok yerinde de tarım ve hayvancılığın son derece yanlış şekillerde yapılıyor olduğunun hepimiz farkındayız. Yediğimiz besinlerin üretim şekillerinden ötürü bize verdiği zararlar önemli bir konuyken, hayvansal gıdaların üretiminde hayvanlara işkence yapılan, son derece etik dışı yaklaşımların olması da bir diğer konu.
Et ve süt endüstrisinin geldiği noktanın hem bize, hem hayvanlara hem de doğaya verdiği zararlar malumumuz fakat tüm insanlığın vegan beslenmesi önermesini yaparken de eko sistemi bozan durumların oluşmadığından emin olmamız gerekir ki bu pek de mümkün gözükmüyor.
Aşağıda linkini* paylaştığım “Dünyayı Kurtarmak İstiyorsanız, Veganlık Çözüm Değil” başlıklı makalede sonlara doğru şöyle diyor: Et tüketimini mümkün mertebe azaltmak, yüksek karbonlu, kirli, etik olmayan ve tahılla beslenen hayvan ürünlerinin üretiminin sona erdirilmesi çağrısında bulunmamız konusunda hemfikiriz. Ama bir vegan olarak endişeleriniz çevre, hayvanların mutluluğu ve kendi sağlığınızsa, bunların hepsinin sadece et ve süt ürünlerinden vazgeçerek gerçekleştiğini iddia etmek artık mümkün değil.
Peki ne öneriyor? “Endüstriyel olarak yetiştirilen soyalardan, mısırlardan ve tahıllardan daha fazla vegan ürün meydana getirmeye yönelik zorlamalar, geleneksel sistemleri, daimi mera ve koruma amaçlı otlaklara dayalı sürdürülebilir et ve süt ürünleri şeklinde üretim biçimlerini teşvik etmeliyiz. En azından, gübre, fungisit, böcek ilacı ve herbisitlere ihtiyaç duyan ekinler için talebi artırmanın etiğini sorgularken, toprakları ve biyoçeşitliliği ve karbondioksitleri yeniden canlandırabilecek sürdürülebilir canlı hayvancılık biçimlerini deşifre etmeliyiz.”
Bir diğer alıntı da evrimagaci.org sitesinden gelsin:
Küresel ölçekte 10 farklı beslenme örüntüsünü analiz eden bilim insanları, daha az hayvan tüketerek tarım alanlarını daha verimli kullanabileceğimizi ve daha fazla insanı doyurabileceğimizi doğrulasa da, hayvancılığı ortadan tamamen kaldırmanın tarım alanlarının sürdürülebilirliğini maksimize etmek açısından faydalı olmadığını gösteriyor. Antroposen Dönem araştırmalarına odaklanan Elementa dergisinde yayınlanan araştırmada vegan diyet; 4 ayrı omnivor (hepçil) diyet; biri mandıra ürünlerini içeren, biri mandıra ve yumurta tüketimini içeren 2 vejetaryen diyet; 1 düşük yağ ve şeker tüketen diyet ve 1 de Amerikan diyeti analiz ediliyor. Araştırmacılar, bu modellemeler sonucunda vegan diyetin, hem her iki vejetaryen diyetten, hem de 4 omnivor diyetten daha az sayıda insanı küresel olarak doyurabileceğini ortaya koymayı başardılar. Anlayacağınız işin özü şu: Hayvan-temelli ürünleri tamamen terk etmek, insanlığın uzun vadeli sürdürülebilirliği için en iyi çözüm değil! Araştırmanın ortaya koyduğu gerçek, otlara daha fazla ağırlık verirken bir köşede de bir miktar et tüketmenin hem gezegen, hem de insanlık için daha iyi olduğudur. Çünkü günümüzde insan diyeti aşırı miktarda et tüketimine dayanıyor. Dolayısıyla bu gidişattan otlar yönünde yapılacak her sapma, türümüzün sürdürülebilirliğine önemli katkılar sunacaktır. Ta ki etlerden %100 uzaklaşıp, tamamen ot-temelli (vegan, otçul, herbivor) bir diyete geçmeye karar verene kadar! Böylesine uç bir noktaya varmak da, sürdürülebilirlik açısından pek faydalı değil. Bunun yerine daha ortalama bir diyeti tutturmaya çalışmak herkes için daha başarılı ve sürdürülebilir gibi gözüküyor. Örneğin, ortalama bir Amerikalının şu andaki diyetinin sürdürülebilmesi için 2.5 akreden (yaklaşık 10.000 metrekareden) fazla alan gerekiyor. Ortalama bir Türk’ün şu anki diyeti içinse kabaca 3.000 metrekare alana ihtiyaç var. Eğer ki diyetinize daha az et, daha fazla ot katarsanız bu alan ciddi anlamda düşmektedir. Örneğin, bu araştırmada incelenen 4 vejetaryen diyetten 3’ü 0.5 akreden (2000 metrekareden) daha az alana ihtiyaç duymaktadır. Bu da, Dünya’nın sınırlı olan alanının daha fazla kişiyi doyurmak için kullanılabileceği anlamına gelmektedir. Bu sayıları küresel popülasyona uyarladığımızda, vegan diyet gezegenimizin bize sunduğu alanları fazlasıyla ziyan etmektedir. Yani Dünya üzerinde hayvancılık yapılan her alan aynı zamanda tarımcılık için uygun değildir. Örneğin otlama alanları çoğu zaman zirai ürün yetiştirmek için iyi değildir; ancak inek gibi hayvanların beslenmesi için harikadır. Benzer şekilde, kalımlı (çok yıllık) zirai alanlar yıl boyu yaşayabilen bitkileri barındırır ve bu bitkiler ölmeden önce birkaç defa hasat edilebilirler. Böylece bunlardan elde edilen tahıl ve saman besi hayvanlarını bolca besleyebilmektedir. Neredeyse istisnasız olarak sebze, meyve ve tohumların bulunduğu alanlarsa kültür alanları olarak bilinmektedir ve bu alanlar yalnızca bitkilerin yetiştirilmesi için uygundur. Dolayısıyla, eğer ki %100 vegan bir diyete geçersek, aksi takdirde kullanabileceğimiz hayvancılık alanlarını çöpe atmış olmaktayız. Bu da, potansiyelimizin altında sayıda insanı doyurabilmemiz anlamına gelmektedir. Yapılan araştırmada, et tüketimine en fazla ağırlık veren ilk 5 diyet, aynı zamanda tarım ve otlama alanlarının neredeyse tamamını kullanmamızı gerektirmektedir. Eti en az kullanan (veya hiç kullanmayan) 5 diyetse, otlama, kalımlı ve kültür alanlarını değişken miktarlarda kullanmaktadır. Ancak bunlar arasında vegan diyet diğerlerinden farklıdır; çünkü bu diyetin küresel olarak benimsenmesi, yıllık alanların hiç kullanılmamasını gerektirmektedir – bu da, gezegenimizin bize sunduğu alanların çok önemli bir bölümünün kullanışsız hale getirilmesi anlamına gelmektedir.
Araştırma sonucunda, farklı diyetlerin küresel olarak benimsenmesinin farklı sayıda insanı besleyebildiği sonucuna varıldığını söylemiştik. Bunları sıralayacak olursak:
• Mandıra Ürünleri + Vejetaryenlik: 807 milyon insanı besleyebilmektedir.
• Yumurta + Mandıra Ürünleri + Vejetaryenlik: 787 milyon insanı besleyebilmektedir.
• %20 Etçil, %80 Otçul Diyet: 769 milyon insanı besleyebilmektedir.
• %40 Etçil, %60 Otçul Diyet: 752 milyon insanı besleyebilmektedir.
• Vegan Diyet: 735 milyon insanı besleyebilmektedir.
• %60 Etçil, %40 Otçul Diyet: 669 milyon insanı besleyebilmektedir.
• %80 Etçil, %20 Otçul Diyet: 548 milyon insanı besleyebilmektedir.
• %100 Etçil Diyet: 467 milyon insanı besleyebilmektedir.
• Düşük Et ve Şeker Diyeti: 421 milyon insanı besleyebilmektedir.
• Şu Andaki Yaygın Diyet: 402 milyon insanı besleyebilmektedir. insanların vücutlarının besinler ile etkileşiminin birbirinden çok farklı olmasıdır. Benzer şekilde, sadece diyet değişikliği yaparak Dünya’nın sürdürülebilirlik sorununun uzun vadede çözülebileceğini iddia etmek de mantık dışıdır. Benzer şekilde, gezegenimizin problemlerini tek bir soruna indirgemeye çalışmak yerine, onları çok boyutlu olarak inceleyip daha iyi anlamaya çalışmak uzun vadede türümüz ve gezegeni paylaştığımız tüm canlılar için çok daha sağlıklı gözükmektedir. Yazımızı, makale yazarlarının özetinin kapanış cümlesiyle bitirelim:
“Popülasyon düzeyindeki diyet değişiklikleri gelecekteki besin ihtiyaçlarımıza köklü miktarda katkı sağlayabilir; ancak süregelmekte olan tarım araştırmaları ve sürdürülebilir yönetim uygulamalarının yeterli üretim seviyelerini garanti etmek için halen devam ettirilmesi gerektiği görülmektedir.”
Sağlıklı yaşam koçu olarak felsefem her zaman şu olmuştu, olmaya devam ediyor: Her insan eşsiz. Her insanın bedensel ihtiyaçları, hassasiyetleri benzersiz. “Herkes vegan olmalı, herkes omnivor olmalı, herkes paleo diyeti yapmalı, herkes avokado yemeli, herkes et yemeli” gibi yaklaşımlar son derece yanlış. Kendinizi, bedeninizin ve ruhunuzun ihtiyaçlarını en iyi siz bilebilirsiniz. Denemeler yaparak ve testler yaptırarak nelere alerjiniz olduğunu, nelere ihtiyaç duyduğunuzu öğrenebilir ve hayat görüşünüz ve yaşam biçiminizi de hesaba katarak kendinize uygun bir beslenme yoluna gidebilirsiniz.
Herkes için genel geçer doğru kabul edilebilecek durumlar ise şunlar:
-Et yiyorsanız da ne kadar az tüketirseniz, o kadar iyi.
-Bol bol su için.
-İşlenmiş şeker tüketmeyin.
-Meyve yiyin, çok yemeyin, akşam yememeye çalışın.
-Sebze yiyin.
-Mısırözü yağı, ayçiçek yağı, margarin kullanmayın.
-Paketlenmiş, işlenmiş, katkı maddeli ürünleri tüketmeyin.
– Kola, gazoz içmeyin, paketlenmiş meyve suyu, soğuk çay vs içmeyin, meyvenin kendisini yiyin, çok istiyorsanız meyvenin suyunu sıkıp için ama çok fazla tüketmeyin.
-Kızartma yerine fırınlama, buharda pişirme ve ızgara tercih edin.
– Alışmadığınız lezzetleri denemekten kaçınmayın: avokado, chia tohumu gibi süper besinleri bir deneyin.
Not: Makaleyi paylaşan Ayşın Karaduman’a teşekkürler. Kendisi theomnivorist.com sitesinin yazarı, videolarına göz atmanızı tavsiye ederim.
Bugün 21 günlük vegan beslenme denememin beşinci günündeyim. Bu 21 gün alkol de almıyorum. Bu denememin sebepleriyle başlayayım söze:
1- Şimdilik omnivor bir tür olduğumuzu düşünen ve böyle beslenen bir sağlıklı yaşam koçu olarak, vegan beslenmeyi biraz daha yakından tanımak, deneyimlemek.
2- Bir video serisinde seboerik dermatit cilt problemime vegan beslenmenin iyi geleceğini izlemiş olmam ve bunu deneyerek gözlemlemek isteğim.
3- Son zamanlarda alkol, dondurma gibi bazı kaçamaklar yapmış olmam ve hafiflemeye ihtiyaç duymam.
4- Son zamanlarda yumurta, peynir gibi bazı hayvansal gıdaları zaten cildime iyi gelmiyor mu acaba diye düşüne düşüne tüketmeyi bırakmış olmam.
Vegan beslenme nedir?
Vegan beslenme normal şartlarda bir diyet yöntemi değil, sınırları net konmuş bir yaşam biçimi ve felsefesi şüphesiz. Vegan kelimesi, 1944’te Elsie Shrigley ve Donald Watson isimli kişiler tarafından vejetaryen (vegetarian) kelimesinden türetilmiş. Vegan felsefesi, et ve süt ürünleriyle beraber hayvan kaynaklı yumurta, bal, deri, süet, yün ve ipek gibi ürünleri de tüketmeyi/kullanmayı reddeder. Veganlığın temelinde çevreyi koruma, sağlıklı beslenme gibi sebepler olsa da; en güçlü kısmı hayvanlara saygı.
Vegan beslenen insanlar sağlıklı bir beslenme sağlayabilmek için besin kaynaklarını çok dikkatli bir şekilde takip etmeleri gerekir. Vegan beslenmek sadece günümüzde mümkün hale gelmiş durumda, çünkü neolitik dönemde insan toplulukları henüz avcı ve toplayıcı iken besin elde edebilmek hayati önem taşıyordu ve insanların bu konuda herhangi bir seçme hakkı yoktu, et te ot ta yaşamsal önem taşıyordu. Dişlerimiz hem et hem de bitki yemek ve öğütmek için evrilmiş, sindirim sistemimiz de aynı şekilde. Fakat elbette günümüz modern toplumunda, evrilmiş, eğitilmiş insanoğlu bedenin ihtiyaçlarını sebze, meyve ve bakliyatlardan sağlayabilir, birlikte yaşamaktan mutluluk duyduğumuz hayvanları yemeyi reddedebilir.
Ben şimdi ne yapıyorum, ne yiyorum, ne içiyorum?
Gelelim 21 günlük vegan beslenme deneyimime, her şeyden önce bu beş gün içinde neler tükettiğimi sayayım: siyah zeytin, ekşi mayalı siyez ekmeği, çay, türk kahvesi, bol su, salatalık, enginar, mercimek, bulgur, elma, muz, incir, avokado, yeşil salata, kabak yemeği, maden suyu, brokoli salatası, sebzeli kepekli makarna, çiğ badem, ceviz, gün kurusu, imam bayıldı.
Ayran ve balık çekebilir canım diye düşünmüştüm ama henüz öyle bir isteğim olmadı. Tüm yediklerim çok lezzetliydi ve yaz olduğu için hafifliği çok iyi geldi. İki gece önce akşam ilk kez biraz aç hissettim ama yemedim bir şey ve yattım.
Bugün itibariyle hissettiğim başka bir şey var: şişkinlik. Sanırım gaz yapan sebzeler, liflere alışamamış bir vücut şu an sorun. Daha çok su içmem gerekebilir.
Cildimde henüz bir değişiklik görmüş değilim. Kötü de değil ama bir değişiklik de yok. Enerji olarak ise daha aktifim sanki.
Daha çok erken elbet, önümde 16 gün daha var.
Tofu deneyeceğim.
Bu 21 gün içinde hissettiğim, deneyimlediğim farklı bir durum olursa yazacağım, olmaz ise bittiğinde tüm deneyimimle ilgili bir post daha yazarım.
Sorularınız, fikirleriniz, tavsiyeleriniz varsa alabilirim.